Bir fikir platformu olarak hedefimiz ,kutuplaşmanın giderek arttığı,fay hatlarının keskinleştiği,siyasetçilerin sadece şehit cenazelerinde bir araya gelip konuştuğu ülkemizde,Yeni Siyaset Kültürü'nün oluşumuna katkı sağlayarak,Yeni Siyaset İnsanlarına ,Siyasette Bende Varım dedirtmek.

Neden Dünya Çapında Markamız Yok?

Bilindiği gibi ülkemizde ciddi bir akım var bunun farklı lisanlarda tanımları olsa da aslında ‘marka çılgınlığı’ denen ve üretmeden tüketen zihniyete dayalı özellikle teknolojik anlamda katma değeri yüksek ürünlere ciddi bir talep var. Tabi bunlardan en göze batanı şüphesiz ki APPLE. Vatandaş yemiyor içmiyor ama APPLE cep telefonunu cebine bir şekilde koyuyor bu bir gerçek. En zenginde, en fakirde de bu hastalık var. Bundandır ki İPhone kullanmak artık bir zenginlik göstergesi olmaktan çıkmış durumda. Şimdi sizlere çok kısa APPLE’ın  ‘APPLE’ oluşunda ki şans faktörünü anlatmaya çalışacağım.

APPLE, bilindiği üzere Amerika merkezli Steve Jobs  önderliğinde kurulmuş bir teknoloji şirketi. Bu şirket, ürettiği bilgisayarlarının ince, kilogramı düşük oluşu , dizayn ve estetik yönünden harika olması ile  dikkati çekmişti ancak bir türlü istenilen satışlar gelmiyordu ve şirket batmak üzereydi.Özellikle SONY o dönem müzik aygıtlarıyla ön planda ve revaçta bir teknoloji şirketiydi ve bu anlamda rekabette çok önlerdeydi. APPLE için  her şey bitti denirken,şirketin  ARGE merkezi ve ekibi TOSHIBA ile bir randevu alıp görüşmeye gittiler. Bu görüşmede APPLE’ın bu dönemde tasarladığı İPod müzik çalar da gündemdeydi ve nasıl olduysa APPLE, İPod için bulamadığı yüksek kapasiteli belleği TOSHIBA’nın üretip elinde kaldığını ve satamadığını duymuştu. Şirket hemen ,10 milyon dolar çeki yazıp TOSHIBA’dan bu belleği satın almıştı ve  bu bellekle birlikte İPod piyasaya müthiş bir giriş yapmıştı ve  ‘APPLE’ bir anda en değerli markaların içine girdi ve bugünlere geldi. Bunu neden anlattım sebebi şu; batışın eşiğindesiniz halen AR-GE merkezli harcama yapıyorsunuz ,ABD’den kalkıp Japonya’ya ne çıkacağı belli olmayan bir toplantıya gidiyorsunuz ve sonunda çıkardığınız ürünle dünya lideri oluyorsunuz.Maalesef bizim ülkemizin yatırımcısı, girişimcisi bunu hep ıskalıyor,araştırma ve geliştirme faaliyetlerine hiç önem vermiyoruz, para harcamadan yatırmadan sürekli kazanmaya odaklanmış durumdayız bu da bize öyle kaybettiriyor ki farkında bile değiliz.

Yukarıda anlattığım kısa hikaye belki 20-30 yıl sonra efsane olarak anlatılacak dilden dile dolaşacak cinsten. Biz de kendi hikayelerimizi aramaya çalışıyoruz ama bulamıyoruz. Gurur duyduğumuz Vestel ile Güney Kore devi Samsung karşılaştırması aslında acı gerçeği ortaya koyuyor.1998 yılında Samsung’un cirosu 4 milyar dolar, Vestel’in cirosu ise 1 milyar dolar civarında. O yıllarda “acaba Samsung’a nasıl yetişebiliriz” tartışmaları yapılabiliyor. Peki ya 2012 yılında? 2012 yılında Vestel’in cirosu 3.5 milyar dolar oluyor. Samsung’un 2012 yılı cirosu ise 148 milyar dolara çıkıyor. Vestel, 2012 yılında 1998 yılının Samsung’una yakınsıyor ama 2012’nin Samsung’u artık 1998’in Samsung’una benzemiyor. Üçüncü noktanın altını çizeyim: Samsung arada Kore hükümetinin akıllıca tasarlanmış teşvikleri sayesinde bir yeni Samsung oluyor. Vestel aynı kalıyor. 

Markalaşamıyoruz çünkü dünya markalaşma kararı alalı 100 yıl oldu biz daha yeni yeni milli ve yerli atakların içindeyiz hala çok  gerideyiz. Markalaşmak nedir mi? Siz bir AVM’ye yeni bir marka ile girmiş olun örnek veriyorum Türkiye’nin yeni hazır giyim markası; HAS GİYİM bir de aynı AVM’ye ZARA gitmiş olsun. Siz AVM’ye 50.000 dolar kira öderken ZARA, AVM’den 50.000 dolar kira alarak oraya şubesini açıyor. Buyrun farklı buradan analiz edin. İkinci yazımda bu konuyu çok daha detaylı bir şekilde inceleyeceğim.

Muhammed Karakas