Bir fikir platformu olarak hedefimiz ,kutuplaşmanın giderek arttığı,fay hatlarının keskinleştiği,siyasetçilerin sadece şehit cenazelerinde bir araya gelip konuştuğu ülkemizde,Yeni Siyaset Kültürü'nün oluşumuna katkı sağlayarak,Yeni Siyaset İnsanlarına ,Siyasette Bende Varım dedirtmek.

Putin ve Rusya

Osmanlı dönemi de dahil olmak üzere modern Türk tarihinde,uluslararası politika,çevresel güvenlik ve ilişkiler ile jeopolitik güç mücadelesi ve denge arayışları yanında Türkiye’nin Ulusal Güvenlik ve Savunma politikaları’nda ,Rusya ile ilişkilerin önemi hayli ağırlıklı bir yere sahip olmasına rağmen,Türk yazınında Rusya ile ilgili çalışmaların yok denecek kadar az oluşu,doğal olarak büyük kuzey komşumuzun anlaşılması ve kavranmasını zorlaştırmıştır.Aslında asırlar boyu rakibimiz,nadiren de dostumuz olan Rusya’nın hakkında araştırma zor bir hedeftir,Rusya’nın en zayıf olduğu dönemlerde dahi dünya olaylarında sözü dinlenmesi gereken uluslararası saygın ve ağırlıklı aktör konumunu koruması hedefin zor olmasını sağlamaktadır.

Rusya ,kuruluşundan başlayarak tüm gelişme ve büyüme sürecini,hep güç kullanarak yayılma siyasetiyle ve devamlı savaşarak elde etmiş,Çarlık dönemi ile Sovyet dönemindeki uluslararası güç mücadelesinde,daha çok emperyal bir siyaset izlemiştir. Tarihçilerin tesbitine göre XIX..yüzyılda Rus İmparatorluğu’nun günde 80 kilometre kare kadar büyüdüğü tespit edilmiştir. Bu çerçevede Rusya siyasal tarihinde Yayılma Siyaseti ve Stratejisi hiç bir zaman değişmemiş ve günümüze kadar gelmiştir.Topraklarının %46’sı zengin orman alanları ile kaplı olan,Rusya egemen bir devlet olarak aynı zamanda dünyanın en geniş ve kritik jeopolitik coğrafi alanında egemenliğini sürdürmektedir.Rusya’nın halen mevcut ana karasının toprakları ile 14 ülkeye sınır olan 17.917 km uzunluğundaki toplam sınırları,17.075.200 kilometre kare yüz ölçümü ile Avrupa Kıtası ve ABD topraklarından 1,8 kat yine Hindistan ve Çin topraklarından daha geniş bir alanı kapsamaktadır.Bu veriler bize Rusya’nın jeopolitik-jeostratejik derinliği ve kapasitesi konusunda da  fikir vermektedir.

XIX.yüzyılda Başkan Putin’in enerjik atılımları ile uluslararası toplum içerisindeki yeni kimliğinin çerçevesini şekillendirmeyi amaç edinen Rusya Federasyonu’nun gelecekte takip edeceği paradoksal stratejiler,Soğuk Savaş döneminin aksine tam anlamıyla netlik kazanmamıştır. Bu çerçevede, iyimser stratejik eğilim gereğince Tolstoy’un Rusya tanımlamasındaki evrensel Avrupa Kültürü’ne yönelik ve Batı ideallerini uzlaşmacı ölçütler dahilinde benimseyen yeni Rus Kimliği’nin uluslararası sisteme dahil olmasının mümkün olması düşünülebilir,bununla birlikte Rusya’nın gelecekte,Batı’nın kendisini uluslararası sistemin dışına iterek,iddia edildiği üzere büyük güç stratejileri ile çelişkili politikalara muhatap kılması halinde tıpkı Kosova ve Suriye krizinde yaşandığı üzere,dünyayı bir topyekün savaşa kadar sürükleyebilecek ekstrem metodojileri yürürlüğe koyması da kötümser senaryolar dahilinde muhtemel gözükmektedir. Büyük Avrasya düzlüğüne süper güç sıfatıyla egemen olan Moskova’nın hakimiyetinin,yeni büyük güç olarak uluslararası arenada yepyeni bir oyuncu kimliği ile Çin ve ABD’nin meydan okumalarına karşı tutumu nasıl şekillenecektir? Hepimizin sorması gereken soru da budur. Önemli faktörlerden bir tanesi de Rus nüfusudur.  Rus nüfusunun mevcut negatif demografik girişimi ,yılda 750 bine ulaşan Rus diasporasının dış göçüne bağlı olarak ,2025 yılında 100 milyona düşmesi beklenmektedir,ayrıca genç ve eğitimli dinamik nüfusun Avrupa Rusyası’na yönelik iç göç eğilimlerine ilaveten,Sovyet elitinin temelini oluşturan bilim adamlarının Rusya’yı terk etmesinin olumsuz stratejik göstergelerini değerlendirerek,tedbir alınmadığı takdirde gelecek 25 yılda Rus vatandaşlarının Çin-Japon veya Kore dillerini konuşacağı endişelerini dile getiren Putin’in manevra alanındaki daralma,yeni çatışmalara neden olabilecek midir?

Cevaplanması gereken önemli sorulardan bir tanesi de Rusya’nın Batı Avrupa medeniyet çizgisinin dışında kalıp kalmayacağıdır ve bu soruya verilecek cevap halen gri renklidir. Zbigniew Brzezinski A plan for Europe isimli makalesinde ,yeni denklemin muhtemel uçurumlarını çok iyi görmüştür. Ünlü düşünür,önermesinde Avrupa-Atlantik İttifakı’nın yeni formasyonunun nasıl olması gerektiği,Almanya’nın Soğuk Savaş sonrası Avrupa’daki rolünün nasıl şekillenmesi gerektiği ve bu tür yeni bir atmosferdeki Rusya’nın Avrupa ve NATO ile münasabetlerinin ayırım noktasının ipuçlarının nasıl olması gerektiği hipotezlerini öne sürmüştür. Brzezinski ,Avrupa ve Avrupa-Atlantik İttifakı’nın güvenliğinin ayrılmaz bir parçasını teşkil etmesine karşılık,Avrupa ve demokratik Rusya’nın Yakın İlişki içerisinde olmasının gerekliliğini vurgulamıştır.Meselenin en zor cevabının NATO’nun genişleme süreci içerisinde bu ilişkiye ait denklemin ”Ne zaman ve nasıl?” sorusunda yattığı çok açıktır,Rusya her zaman kompleks ve oldukça hassas bir ikilemin bir kanadını oluşturmaktadır. Rus diplomasisinin,Rusya ve diğer bütün gelişmiş dünya ülkelerinin çıkarlarının aynı noktada birleşeceği ön yargısını bırakması gerekmektedir.Rusya aslında çoğunluğu Rus karşıtı tavır almış kendi ulusal çıkarlarına uygun politikalara sahip ülkelerle çevrilmiştir. Bu durumda ortaya çıkan soru,bunlardan hangilerinin Rusya’nın jeopolitik müttefiki,hangilerinin olası düşmanları olduğudur. Rusya’nın yakın çevresindeki ortaklarını uygun diplomatik yollardan etkilemesinin sınırlı olmasından dolayı Rusya’nın Sovyet sonrası jeopolitik alandaki politik durumu düzeltmek için ABD ve Batı Avrupa ülkeleriyle ortaklaşa çalışması önemlidir.Batı ülkeleri ile ortaklaşa çalışırken Asya’dan çekilirse sonunda kaçınılmaz olarak bir Orta Avrupa ülkesi ya da bir nevi Avrupa’nın arka bahçesi olacaktır.İşte bütün bunlar Rusya’nın önündeki tercihlerdir.

Putin Rusya’nın yitirilen uluslararası devlet prestijinin,yeniden büyük güç portresi içerisine monte edilmesine büyük önem göstermiştir,Putin’in belki de en büyük başarılarından bir tanesi ülkeyi parçalanmaktan kurtarması ve güçlü Rusya’yı tekrar hayata geçirmek için çaba sarf etmesi olduğuna dikkat çekmiştir,Gorboçov.

Yazımızı bitirirken Putin’in şu sözünü hatırlamakta yarar olduğunu düşünüyorum:

”Kim SSCB’nin dağılmasından müteessir olmuyor ise onun kalbi yoktur ancak kim tekrar eski SSCB’yi yeniden kurmayı arzu ediyorsa,onunda aklı yoktur.

Faik Tunay