Bir fikir platformu olarak hedefimiz ,kutuplaşmanın giderek arttığı,fay hatlarının keskinleştiği,siyasetçilerin sadece şehit cenazelerinde bir araya gelip konuştuğu ülkemizde,Yeni Siyaset Kültürü'nün oluşumuna katkı sağlayarak,Yeni Siyaset İnsanlarına ,Siyasette Bende Varım dedirtmek.

Unutulan ekonomik mucize,Adapazarı İslam Ticaret Bankası-Türk Ticaret Bankası

İnsanlık tarihinin yaşadığı en sıkıntılı olayların başında gelen bazı göçler bu hareketi gerçekleştiren topluluklar için yeni bir umut, yeni bir yaşam demek. Göçlerin bir kısmı iklim değişikliği kıtlık hastalık gibi tabii sebeplerle meydana geldiği gibi, savaş, mübadele, sürgün gibi trajik nedenlerle de meydana geliyordu. Göçün en büyük nedeni ise katliamlardı. Son 300 yılda Anadolu’ya Balkanlar ve Kafkasya’dan milyonlarca insan göç etti. Bunların çoğu ise katliamlar nedeniyle gerçekleşen sürgündü. Osmanlı ve Türkiye hiçbir zaman dindaş ve soydaşlarına kapılarını kapatmadı. Önce Osmanlı Devleti’nde sonra da Türkiye Cumhuriyeti’nde son 300 yıldır cereyan eden göç dalgaları sebep ve sonuçları itibariyle her iki devleti de derinden etkiledi. Osmanlı Devleti’nin Avrupa’dan geri çekilmesiyle oluşan bu göçler, siyasi, kültürel, ekonomik ve sosyal alanlardaki etkileriyle demografik yapıda oldukça derin etkilerde bulunmuştur.

İlk göç hareketleri makalemizin de konusunu oluşturan Balkanlarda başladı. II. Viyana kuşatması başarısızlıkla sonuçlanınca, Avusturya ordusuyla savaşan Osmanlı ordusu geri çekilmek zorunda kaldı. Avusturyalılar Üsküp’e kadar gelerek şehri yaktı. Saray-Bosna ve Selanik ile birlikte Balkanlar’daki en önemli üç merkezden biri olan Üsküp’ten 1687’deki bu olay sonrası İstanbul’a gelen göçmenler Unkapanı civarında bir mahalle kurdular. Üsküp göçünden sonra da bir kısım göçler olmuştur. 1829’da Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasıyla Mora’da bulunan Türkler göçe zorlanırken 20 bin Türk katledilmişti.Balkanlar’da göçe yol açan büyük çaplı olaylardan biri, 93 Harbi diye adlandırılan Osmanlı-Rus savaşı idi. 1877-78 tarihlerinde Osmanlı Devleti’nin kaybettiği bu savaş sonrası Sırbistan, Karadağ, Romanya ilk defa bağımsız olurken, Bulgaristan özerk prenslik haline dönüştü. Rus birliklerinin Yeşilköy’e kadar yaklaştıkları savaş sonrasında 1 buçuk milyon insan göç etti. Bunların bir kısmı Balkanlar’daki kaybedilmemiş topraklara yerleştirildi.

1877-78 harbi neticesinde imzalanan Berlin Antlaşması’yla, Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki en uç ileri karakolu olan Bosna-Hersek, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun işgaline bırakılmıştı. Buranın Müslüman halkı olan Boşnaklar ise Hıristiyan bir devletin işgalinde yaşamayı bir türlü kabullenememişler ve göç etmeyi düşünmeye başlamışlardı. Avusturya’nın yaptığı çeşitli zulümler neticesinde 1882-1900 tarihleri arasında 120.000 kadar Boşnak, Anavatan olarak gördükleri Osmanlı Devleti’ne göç etmişlerdir,Boşnakların geldiği yerlerin başında da Adapazarı vardı. Adapazarı’na iskan edilen Bosna-Hersek muhacirlerinin sayısının 20 Ağustos 1311 (1 Eylül 1895) tarihli bir belgede 1104 nüfustan ibaret bulunduğu zikredilmiştir. Yine aynı belgede Bosnalı muhacirlerin her birinin durumu, isimleri, meslekleri ve yerleştikleri mahaller zikredilmiştir. 15 Mart 1316 (28 Mart 1900) tarihli diğer bir belgeden anlaşıldığına göre, Adapazarı civarında Gökçe Viran adlı mevkide kurutulan bataklıktan 15.000 dönüm arazinin 4.624 dönümü Boşnak muhacirlerine tahsis edilmişti.
Adapazarı’na yerleştirilen Bosnalıların yerleştikleri semte Hamidiye denmiştir. Bu durum 23 Eylül 1316 (6 Ekim 1900) tarihli bir belgede şu şekilde anlatılmıştır:
“Adapazarı’nda Cami-i Cedid mahallesinde iskan edilen Rumeli ve Bosna ve Tatar muhacirlerinden Bosnalıların bulunduğu semtin Hamidiye ve Tatarların mütevazi oldukları cihetin Mecidiye namlarıyla bittevsim iki mahalle teşkili hakkında”
Bu dönemde Adapazarı’na, Çerkez, Gürcü, Boşnak gibi etnik unsurlar tarafından yapılan göçlerin büyük çoğunluğu Boşnak muhacirleri tarafından yapılmıştı.İşte Adapazarına gelen Boşnaklardan bazıları o tarihte müthiş bir başarıya  imza atacaklardı,bugün bile bilinmeyen,belki de birileri tarafından bilinsin istenmeyen,Osmanlı İmparatorluğu zamanında Müslüman Türklerin,hem de özel teşebbüsün kurduğu Banka olan Adapazarı İslam Ticaret Bankası bu müthiş başarının ismiydi. 

 

Türkiye’de şahsi teşebbüs ve özel sermaye ile kurulan ve günümüze kadar yaşamını sürdüren ilk banka, 1913  yılında Adapazarı’nda “Adapazarı İslam Ticaret Bankası” adıyla kurulmuştu. Daha sonraları adını Türk Ticaret Bankası olarak değiştiren bu bankanın kurulmasıyla bankacılık tarihimiz yeni ve çok önemli bir aşamaya ulaşmış oluyordu. Göç kaynağı itibariyle Bosna, Silistre,Niğbolu, Diyarbakır gibi bölgelerden gelip Adapazarı’na yerleşmiş olanların da içinde bulunduğu 13 müteşebbis, bu ilk özel teşebbüs bankayı Adapazarı’nda kurmuştur. Banka kurucularından olup Bosnalı bir muhacir olan Hacı Adem Beyzade İbrahim o dönemin Karasu Nahiyesi Belediye Reisi idi. Bankanın Kuruculardan olan İbrahim Bey, bankanın belli bir müddet idare meclisi reisliği yapmıştır. Buradan da anlaşılacağı üzere Bosnalı muhacirlerin arasından üst kademelerde görev almış kişiler çıkmıştır. Adapazarlı 13 tüccarın bir araya gelerek 9 Mart 1913’te kurdukları Adapazarı İslam Ticaret Bankası (daha sonra Türk Ticaret Bankası), Arapzade Sait Bey ve ortaklarının 20 Nisan 1919’da kurdukları Adapazarı Emniyet Bankası, “Adapazarı’nda kunduracılığa ve yemeniciliğe ait malzeme celp ve ehven fiyatla esnafa satmak suretiyle dahile ticaretin inkişafına hizmet” etmek amacıyla 1924’te kurulan Adapazarı Ayakkabıcılık Türk Teavün (Yardımlaşma) Şirketi, aynı dönemde ilçede bulunan Acem Konsolosluğu ve Gümrük Teşkilatı da gösteriyor ki Adapazarı Dönemin en önemli ticaret merkezlerinin başında gelmektedir. Adapazarı Ticaret ve Sanayi Odası’nın kuruluş yılı da 1924’tür. Adapazarı Ticaret ve Sanayi Odası’nın adı 2008 yılında Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası olarak değişmiştir (SATSO). Adapazarı’nda sanayi tarihine gelince; şehirdeki ilk sanayi kuruluşu 1910 yılında kurulan Adapazarı Büyük Un Fabrikası olup, aynı yıllarda kurulan Cevat Adapazarlı’nın ve Nasrullah’ın İpek Fabrikalarıdır. İttihat Terakki hükümeti ise, I. Dünya Savaşı’nda ordunun bir kısım ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla Adapazarılı tüccarların da ortaklığıyla 1915 yılında Adapazarı DETA (Demir ve Tahta) Fabrikası’nı kurmuş, fabrika 1930’lu yıllarda Adapazarı Ticaret Bankası’nın kontrolüne geçmiş, fabrikanın 1943 depreminde büyük hasar görmesi üzerine, deprem sonrasında T.Z.D.K.ya satılmıştır. Adapazarı’nda 1930’lardaki önemli sanayi kuruluşlarından biri de Sipahizade Hamit Bey ve Oğulları’nın ortaklığıyla kurulan Adapazarı Bez Fabrikası’dır.

1913 yılında değil bankacılık faaliyeti yapmayı,ticaret ile uğraşan,tüccarlık yapan Müslüman sayısı bile yok denecek kadar azdı,o tarihte Osmanlı adeta can çekişmektedir,1.Dünya Savaşı başlamak üzeredir,gayrimüslimler hayatın her alanında ön plandadır,hele hele bankacılık,finans tamamen onların elindedir,devlet bankerlere,tefecilere faiz ödeyemez haldedir,işte böyle bir ortamda 13 tane Müslüman tüccar bir araya geliyor,kendi ceplerinden para koyarak banka kuruyor ve bu bankaya olan ilgi,destek öyle boyutlara ulaşıyor ki banka Adapazarı sınırlarını aşıyor,tüm yurt çapında tanınıyor,biliniyor ve Cumhuriyetle beraber bambaşka bir kimliğe bürünerek,modern Türkiye’nin en büyük bankalarından birisi oluyor,yıllarca hepimizin evine İkinci adresiniz sloganı olan reklam filmiyle giriyor ve sonra ne yazık ki ,bir mafya babasının siyasetçilere olan şantajıyla fona devrediliyor,ve tarih sahnesinde ki yerini alıyor! TMSF’ye devredilen bankaların bir daha bankacılık faaliyetinde bulunması kanunen imkansız iken Türkiye’de iki tane istisna var,işte bir tanesi de bu banka yani TÜRK TİCARET BANKASI. Teknik olarak bankacılık kanunun da yer alan başka bir maddeye dayanılarak el konulduğu için bugün birisi çıksa ,şartlar sağlansa tekrar TÜRK TİCARET BANKASI bankacılık faaliyetinde bulunabilir.

Siyasetçilerimiz yerli,milli olsun der,topluluklar önünde konuşur,örnekler verir ama hiç birisi ilk yerli,milli olan bu bankanın tarihçesini bile bilmez,13 tane Müslüman evladı,ceplerinden para koyarak,o devirde banka kuruyor,yabancıların tehdit,baskılarına rağmen yollarına devam ediyorlar ve bu banka yurt sathında dalga dalga yayılarak büyüyor,tanınıyor sonra yine siyasetçiler eliyle fona devrediliyor,ne acı,hazin bir tablo aslında.

Hiç kimse merak etmesin bu ülkede milli,yerli olan gençler var,kim ne yaparsa yapsın,hangi engelleri koyarsa koysun,Cenab-I Allah’ın izni,müsaadesi ile bu gençler tarihine sahip çıkacak,yalnız sahip çıkmakla da kalmayacak,tarihten aldığı güç ile,vizyon sahibi olarak geleceğe yürüyecek.