Bir fikir platformu olarak hedefimiz ,kutuplaşmanın giderek arttığı,fay hatlarının keskinleştiği,siyasetçilerin sadece şehit cenazelerinde bir araya gelip konuştuğu ülkemizde,Yeni Siyaset Kültürü'nün oluşumuna katkı sağlayarak,Yeni Siyaset İnsanlarına ,Siyasette Bende Varım dedirtmek.

Ah Merkez Sağ,Vah Merkez Sağ…

Türk siyaset tarihi karalamaların,suçlamaların ve ithamların tarihidir diye tanımlama yapmış rahmetli Şerif Mardin. Ne kadar doğru ve güzel bir tanımlama,bu vesileyle kendisini bir kez daha rahmetle anıyorum. Siyaset doğası gereği Dünya’nın her yerinde zordur ama bizim gibi çok konuşup,az dinleyen,hemen duygusal tepkiler verip ,sonra hemen unutan bir toplumda siyaset çok daha zordur. Siyaset aslında gömleğin ilk düğmesini doğru iliklemektir, ilk düğme doğru iliklenmezse sonraki düğmeler doğru iliklenmez ve ortaya çok kötü bir görüntü çıkar,toplumun temel sorunlarının nedeni aslında siyaset kurumudur,orası nasılsa ,toplumda o haldedir. Türkiye’de Osmanlı’nın son zamanlarından beri  bugüne kadar  sayısız  siyasi parti kurulmuştur,bunların içerisinden sadece beş tanesi tek başına iktidara gelmiştir,(çok partili hayata geçtiğimiz 1950’den bugüne kadar dört parti tek başına iktidara gelmiştir)geri kalan partilerin büyük çoğunluğu bırakın iktidar olmayı,meclise dahi girememişlerdir. Kurulan bu partiler içerisinde özellikle Cumhuriyet dönemini incelersek başarılı olanlar hep kendisini merkezde tanımlayan partiler olmuşlardır,öyleyse merkez partileri iyi incelemek gereklidir.

Çok partili hayata geçtikten sonra merkez sağ dışında iktidar olmayı başaran tek parti Rahmetli Ecevit’in CHP’sidir o da az farkla tek başına iktidar olmayı kaçırmıştır ama buna rağmen elde edilen başarı son derece önemlidir ,işte o gün bugündür CHP iktidar yüzü görememiştir,sırf bu bile o başarının önemini anlamak için yeterlidir. Rahmetli Ecevit’in elde ettiği başarıda Kıbrıs çıkarmasının çok büyük faktörü vardır ama ona rağmen söylemleri ,eylemleri ile merkezde yer alan seçmeni kendi tarafına çekmesi en büyük faktördür. Son zamanlara geldiğimizde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ”CHP varsa herkes için var” söylemide merkez  seçmeni kendisine çekmek için söylenmiştir fakat maalesef bu sadece söylemde kalmıştır,benim gibi merkez sağda siyaset yapmış,üç ,beş ismi partiye davet etmekle maalesef merkez seçmen oyunu vermiyor ,söylem ,eylem,kararlılık bunların hepsi çok önemli faktörler.Aslında bu konuyla ilgili yazılacak sayfalar var ama yeni siyaset kültürü ailesi olarak yayın ilkelerimizden birisi de aktüel siyaset konuşmamak o yüzden bu konuyu  kapatıyorum.  Yazımızın asıl konusu merkez sağ ve merkez sağ seçmeni.

Tarihsel gelişimine baktığımız zaman Merkez Sağ taban üç ana direk üzerinde yükselir:

  • Liberalism
  • Milliyetçilik
  • Muhafazakarlık

Merkez sağ partiler milli,muhafazakar duygular ile liberal politikaları birleştirerek kendi tabanlarını oluştururlar. DP ile başlayan süreç,bugün AKP ile devam etmektedir. AKP’nin bugün itibariyle ne kadar merkezde olduğu ile ilgili de aslında sayfalar dolusu yazılacak şey vardır ama aktüel siyasete girmeme ilkemize bağlı kalarak bu konuya girmiyorum. Merkez sağ partilerin geniş kitlelere ulaşmasının en önemli nedeni işte bu üç ana direk üzerinde yükselmeleridir,bunlarla beraber merkez sağ partiler köylerden ziyade şehirleri ,şehirleşmeyi savunurlar, uyguladıkları liberal politikalar ile esnaf ve küçük sanayiciyi de taraflarına çekmeyi başarırlar. Rahmetli Adnan Menderes’in meşhur sözü aslında her şeyi güzel özetliyor: Her mahallede bir milyoner yaratacağız’ Bu söz merkez sağ siyasetin ekonomi politikasının temel noktalarından birisidir. Bu sözden çok önce Gazi Mustafa Kemal Atatürk  8 şubat 1923 tarihinde Balıkesir’de yaptığı, büyük toprak sahiplerinin ve tüccarların himayesinin gerekliliğinden söz ettiği konuşmasında şu sözleri sarf eder: “Kaç milyonerimiz var? hiç. binaenaleyh, biraz şansı olanlara da düşman olacak değiliz. bilakis memleketimizde birçok milyonerlerin, hatta milyarderlerin yetişmesine çalışacağız.” 1950’li yıllarda DP,1960’lı yıllarda AP,1980’li yıllarda ANAP ve en 2000’li yıllarda AKP hep merkez sağı temsil ederek tek başlarına iktidara gelmişlerdir. Bu partilere bakıldığı zaman yukarda belirttiğimiz üç ana direk üzerinde yükseldiklerini görürsünüz, elbette bu partiler içerisinde ana eksene bağlı kalmak koşuluyla değişik görüşten insanlar olmuştur. (Liberal,Muhafazakar,Sosyal Demokrat,Milliyetçi) 1980’li yıllarda ANAP bu dengeyi tutturmuş, liberal, muhafazakar, milliyetçi kadrolarına bazı sosyal demokratlarıda katarak tek başına iktidar olmuştur, Özal sonrası partide liberal kanat galip gelmiş ,milliyetçi ve muhafazakarlar dışlanmıştır, dışlanan bu kesimden bazıları Refah Partisi’ne bazıları ise MHP’ye dönmüştür. Aynı şey Süleyman Demirel içinde geçerlidir oda ne zaman merkez sağın milliyetçi, muhafazakar, liberal terkibini bozmuştur, DYP ve geçmişte AP güç kaybetmiştir.90’lı yıllarda Anavatan Partisi ve Doğruyol Partisi geleneksel üçlü dengeyi bozup ,liberal söylemler ile yola devam edince seçmen her seferinde farklı arayışlara yönelmiştir. 1995 yılında muhafazakar olan Refah Partisi oy patlaması yaparken sadece dört sene sonra Ecevitli DSP oy patlaması yapmıştır ,seçmen her seferinde bir umut yeni bir arayışa yelken açmıştır ve en sonunda 2002 yılında AKP tek başına iktidara gelmiştir.

AKP’nin ilk yıllarına bakın, milliyetçi,muhafazakar,liberal dengesinin iyi kurulduğunu görürsünüz,yalnız bir farkla ANAP ve DYP’de kaptan köşkü liberallere aitken AKP’de kaptan köşkü muhafazakarlara aitti,onun içindir ki parti tek başına iktidara gelmesine rağmen toplumun bir kesimi onlara hep şüphe ile baktı ve hareketin lideri Tayyip Erdoğan çok tartışılan gömlek değiştirdik açıklamasını yapmıştı bu açıklama ile hedeflenen Refah Partisi ile aralarına mesafe koyduklarını, belki de düşünce olarakta yollarının  ayrıldığını göstermekti. Tayyip Erdoğan henüz Siirt seçimleri yapılmadan, Başbakan dahi olamamışken haftanın 3 günü mesaisini Avrupa başkentlerine ayırıyordu ve ilk hedeflerinin Avrupa Birliği üyeliği olduğunu söylüyordu. Bununla beraber AKP girdiği ikinci seçimde milletvekili listelerinde  sosyal demokrat isimlere bile  yer verip, meclis başkanlığına Köksal Toptan gibi DYP partisi geleneğinin sağlam bir ismini koyuyordu. Bütün bunların amacı seçmene liberal, muhafazakar, milliyetçi dengesinin sağlandığını ve partide herkese yer olduğunu göstermekti. Demirel ve Özal sonrası DYP ve ANAP,merkez sağ tabanı küstürmüş,tabanın demokrat tavır,taleplerine ,daha fazla sivilleşme isteklerine sırt çevirip devlet ile halk arasında uzlaştırıcı ama millet iradesini savunan siyaset tarzından uzaklaşıp, kendi asıl tabanlarının isteklerine uymamaya başlamışlardır, nitekim rahmetli Özal’ın Anavatan Partisi küçüle küçüle en son %5 ile baraj altında kalmıştır,aynı şey DYP içinde geçerlidir.1990’lı yıllarda merkez sağ seçmen için bardağı taşıran son damla belki de 28 şubat süreci olmuştur. 28 şubat sürecinde Cumhurbaşkanı Demirel başta olmak üzere, ANAP lideri Mesut Yılmaz’ın ağırlıklı olarak askerin tarafında yer alması merkez sağ seçmeni daha da küstürmüştür.

Bugün birçok insanın iddia ettiği üzere merkez sağ çökmemiştir, dağılmamıştır merkez sağı temsil eden iki parti ANAP ve DYP merkez sağ söylemleri terketmiş, kendi tabanından uzaklaşmış ve sonucunda onlardan doğan boşluğu AKP doldurmuştur. Yoksa merkez sağ kapı gibi yerindedir, tabanda yerindedir ama 90’lı yıllarda merkez sağı temsil eden partiler yok olup gitmiştir. Merkez sağın ana temel üç direğinin birinde bile kırılma olduğu zaman seçmen buna anında tepki vermiştir. ANAP ve DYP partisi bu temel direklerin ikisini birden kırınca (milliyetçilik ve muhafazakarlık) yapılar çökmüştür. Bugün AKP’de göreceli olarak liberal kanat zayıflamıştır ama bu zayıflama direklerden birinin kırılmasına kadar varmadığı için ,ve güçlü liderlik sergilendiği için  halen AKP oylarını korumaktadır ve girdiği her seçimden galip ayrılmaktadır.

Faik Tunay