Bir fikir platformu olarak hedefimiz ,kutuplaşmanın giderek arttığı,fay hatlarının keskinleştiği,siyasetçilerin sadece şehit cenazelerinde bir araya gelip konuştuğu ülkemizde,Yeni Siyaset Kültürü'nün oluşumuna katkı sağlayarak,Yeni Siyaset İnsanlarına ,Siyasette Bende Varım dedirtmek.

Çin- Yeniden Yükseliş

Çin’in tarihi, “insanlık tarihi ile eşdeğerdir” desek abartmış olmayız herhalde. Hatta son dönemlerde yapılan araştırmalar göstermiştir ki ,dört yüz bin yıl önce yaşamış, adına “Pekin Adamı” dedikleri canlı, insanın temel özelliklerini taşıyordu.Pekin Adamı, ayakları üstünde duruyor, basit aletler yapıp, ateş yakabiliyordu.Tarihi binlerce yıl geriye giden bu topraklar, dünya üzerinde birçok gelişime ön ayak olmuş, fikri ve hukuki alanlarda binlerce şahsiyet yetiştirmiştir.Sun Tzu ve Konfüçyus gibi isimler geleneksel Çin kültürünü de aşarak dünya uygarlığına mal olmuştur.

Dünya nüfusunun 20%’sini topraklarında barındıran ve dünyanın en geniş ülkelerinden biri olan Çin hakkında neler biliyoruz ?

Sürekli değişen ve dönüşen dünyada Çin etkisinin ne kadar farkındayız? Çin’i sadece bir devlet olarak mı yoksa, dünya tarihinin ve ekonomisinin en köklü aktörü olarak mı görmeliyiz ?

Yazının başlığında kullandığım Yeniden Yükseliş ibaresi aslında son dönemlerde Çin’li devlet adamlarının sık kullandığı bir cümle olarak karşımıza çıkıyor. Ve her fırsatta dile getiriyorlar ki Batı’ya kaybettiğimiz ekonomik-siyasal üstünlük tekrar bize dönecektir.Bu cümleyi bir felsefe olarak edindikleri su götürmez bir gerçekliktir.Son dönemlerde Çin’de yapılan ekonomik forumlarda sıklıkla değinilen “Sanayi Devrimi’nin başlamasıyla Batı’ya kaybettiğimiz ekonomik üstünlük” ibaresi felsefelerinin yapı taşını oluşturuyor.Büyük tarihsel resimde sanayi devrimi ve coğrafi keşiflerle sağlanan üstünlük sayesinde Batı, ekonomik üstünlüğü ele geçirmiştir; fakat 2000’li yıllardan itibaren gelen veriler göstermektedir ki üretim üstünlüğü Çin’e kaymaktadır.

Çin’in son yıllarda elde ettiği bu ekonomik güç, uluslararası politikayı etkileme gücünü de arttırmıştır. Nükleer gücünü de düşündüğümüzde, dünyada giderek yükselen bir kutup olmayı başarmıştır. Ayrıca Goldman Sachs tarafından yayınlanan bir raporda 2050 yılında Çin’in 44 Trilyon USD gayrisafi milli hasılası ile ABD’yi geride bırakacağı öngörülmektedir.        (Tabi bu bir öngörü, ABD’nin ekonomik ve özellikle teknolojik gücünün getirileri ayrıca bir çalışma konusu olabilir)

Çin Etkisi

Bahsettiğim “Çin Üretim Büyümesi” karşısında, 200 yıldır ekonomik üstünlüğünü elinden bırakmak istemeyen Batı, ucuz işgücü ile bilinen Çin’i geride bırakmanın yolunu düşünürken, elindeki teknolojik gelişimin de gücüyle 4. Endüstri Devrimini başlatmıştır. Burada dikkat etmemiz gereken iki husus vardır. Birincisi, kuşkusuz Batı’nın 200 yıldır sürdürdüğü teknolojik ilerlemesi, ikinci husus Çin etkisi… Çin’in, piyasaları etkileyen muazzam üretim ilerlemesi Batı’yı 4. Endüstri Devrimine itmiş fakat, bu gelişime ilk ayak uyduran ülkelerin başında da Çin gelmiştir. Çin, otomobilden akıllı makinelere, robotlara kadar her alanda üretimlerini yapıyor, bunun yanında Ar-Ge kaynaklarını her geçen gün arttırıyor.

Büyük Resim

Bilim ve teknoloji alanında ABD açık ara Çin’in önünde gözükmektedir. Dünya’nın önde gelen üniversiteleri sıralamasında ilk 50 üniversitenin yarıdan fazlası ABD’de bulunmaktadır. ABD bu üniversiteler sayesinde, dünya beyin göçünün önemli bir kısmını ülkesine çekmektedir. Çin’in son yıllarda yaptığı atılımlar, AR-GE ve teknolojik gelişmeler, beyin göçünün Çin’e akmasını sağlayacak mıdır? Bu çok önemli bir sorudur.

Çin tarihi göstermektedir ki, Eski Çin, bilginin kaynağı olarak algılanmaktadır. Ama bugün bu algı yoktur. Çin, dışardan bakıldığında Komünist parti tarafından yönetilen bir ulus-devlet görünümünde bir baskı rejimine sahiptir ve  bu yüzden bir Güney Afrikalı bir genç olan Elon Musk  , uzay çalışmalarını gerçekleştirmek için Çin yerine ABD’yi seçmiştir.

Aktör Olmak

Çin’in, değişen ve dönüşen bir dünyada “küresel bir aktör” olma imajı oluşturmaya çalışırken, ekonomik ve teknolojik güçlü yanlarıyla göz doldururken, siyasi ve fikri yanlarıyla eksik kaldığı ortadadır. Çin’in, ABD’nin ve Avrupa’nın karşısında daha çok söz sahibi olmasında ekonomik gelişimine paralel, ekonomik eşitliğini de sağlaması, siyasal kurumlarını kurumsallaştırması, fikir özgürlüğünün önünün açılmasının sağlanması “küresel bir aktör” olmasının önündeki tüm engelleri ortadan kaldıracaktır.

Unutmamak gerekir ki günümüz dünyasında ülkeler bir mıknatıs olmak zorundadır ve o mıknatıs özgürlük-eşitlik-adalet gibi kavramların zenginliğiyle, dünyanın zenginliklerini kendisine doğru çekmelidir.

Onur Sancı