Bir fikir platformu olarak hedefimiz ,kutuplaşmanın giderek arttığı,fay hatlarının keskinleştiği,siyasetçilerin sadece şehit cenazelerinde bir araya gelip konuştuğu ülkemizde,Yeni Siyaset Kültürü'nün oluşumuna katkı sağlayarak,Yeni Siyaset İnsanlarına ,Siyasette Bende Varım dedirtmek.

Köy Enstitüleri ve Eğitim

Köy Enstitüleri kapandı,büyük kayıp peki ya Eğitim Enstitüleri?

 

Eğitim sistemimiz bence iki önemli sorun yaşadı,birincisi Köy Enstitüleri’nin kapatılmasıydı,ikincisi ise Eğitim Enstitüleri’nin kapatılmasıydı. Neredeyse tüm Anadolu’nun okulsuz ve öğretmensiz olduğu gerçeği gözönüne alınarak[3], dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü 'nün himayesinde, Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından İsmail Hakkı Tonguç’ un çabalarıyla köylerden ilkokul mezunu zeki çocukların bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere giderek öğretmen olarak çalışmaları düşüncesiyle kuruldular. İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı’nda kurulan bu kurum ne acıdır ki yine İsmet İnönü tarafından kapatıldı.ıı. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru 1945 yılında SSCB  lideri Stalin'in Türkiye'den Kars,Ardahan ve Artvin’i ve Boğazlarda askeri üs istemesi üzerine, Milli Şef’ de ABD’'den askeri destek istemişti. Bu desteği vermeye hazır olduğunu belirten  ABD Truman Doktrini  ile yardıma başlamıştı ama karşılığında Türkiye'de serbest seçimlere dayanan demokrasi düzeninin yerleştirilmesini ve Milli Şeflik, "5 yıllık kalkınma planları" ve "Köy Enstitüleri"leri gibi Sovyet  sistemine benzer uygulamaların kaldırılmasını talep etti ve sonuç olarak enstitüler kapatıldı. Eğitim Enstitüleri’nin kapatılmasıyla beraberde büyük öğretmen tipleri ile vedalaştık. Bu da maalesef belki istenmeden,gayriciddi bir tedbirle Ecevit devrinde yaşandı,bu enstitüler ,Türkiye eğitim tarihinin çok önemli yapıtaşlarıydı. Bir zamanlar bu ülkede çok farklı bir Milli Eğitim Bakanı vardı, Mustafa Necati Bey işte eğitim enstitüleri aslında onun getirdiği bir kurumdu. Bu enstitüler 1970’lere kadar dayandı sonra bir an geldi,sistem dejenere oldu,öğretmenler üç ayda mezun edilmeye başlandı. Bu iş de o meşhur çarıklı erkanıharp tipinin üst makamdaki icraatının neticesidir. Çok şey bildiğini düşünenler sağ-sol çatışmasını böyle çözdüklerini sanıyorlardı. Enstitüler güya çatışmalar yüzünden faaliyet gösteremiyormuş bu yüzden de öğrencileri üç ayda mezun ettiler ve sistemi bitirdiler.Bizimkilerin vatanperverliği ve devrimbazlığı da işte bu kadardır,bizde her zaman kasaba oportünizmi maalesef ağır basar. Aslında kendisini insanlara adamış öğretmen tipi kaybolunca da bu iş bitti.Bu dönemin ardından ortaya idealist gençler çıksa da yollarını bulamadılar. Zaten aksi mümkün değildir,önünde iyi bir örnek yoksa,insan nasıl çalışacağını bilemez çünkü birini ancak meslektaşı adam eder. Bugüne bakınca ortada böyle bir modelin kalmadığını görüyoruz. Eğitim Enstitülerinin ziyan edildiği günden bugüne dek önümüzde model yoktur. Zira eğitimin temeli öğretmendir,öğretmeden olmadan okul olmaz ,öğrencide olmaz.

 

Eskiden Ortaokul, Lise ve İlköğretim okuluna atanacak öğretmenler üç yıllık Eğitim Enstitüleri ile dört yıllık Yüksek Öğretmen okullarından mezun olurlardı. Bu okullara girecek öğrencilerin fiziki yapısına bakarlar; kekemelik, şaşılık ve herhangi bir fiziki özrü varsa sınava giremezler ve önce test sınavına, sonra da mülakat sınavına tabi olurlardı.  Eğitim ve Öğretim o yıllarda en üst seviyede idi.1978-1980 arasında Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Okulları Genel Müdürlüğü bünyesinde bulunan 2 ve 3 yıllık Eğitim Enstitülerine Bülent Ecevit’in Başbakanı olduğu hükümet döneminde alınan Lise mezunu öğrenciler yaz tatillerinde 40 gün gibi kısa sürede eğiterek bir iki sınav sonucunda mezun olanları ortaokullara ve liselere öğretmen olarak (76000 kişi) atadılar. Bu olumsuz eğitim o günün espri konusu olmuştu. “Kabak iki ayda yetişiyor, öğretmen nasıl oluyor da 45 günde yetişir.” diye dalga da geçilirdi. O zamanlar bu öğretmen yetiştiren iki ve üç yıllık Eğitim Enstitülerinde görev yapan öğretmen kadrosu ona göre dizayn edilmiş ve buralara alınacak öğrenciler, Töb-Der [Sol görüşlü öğretmenler Derneği] ve o zamanki siyasi partinin İl ve İlçe örgütleri tarafından seçiliyordu. Bu uygulamalar daha sonra Ecevit hükümeti yıkıldıktan sonra yeni kurulan MC (Milliyetçi Cephe) hükümeti tarafından da yapıldı. Bu dönemde buralara atanan öğretmenler eğitimden ziyade kendi ideolojilerini derslerde vermeğe başladılar. Ve böylece eğitimde bir kargaşa dönemi başladı. Bu dönemde öğretmenler ve polisler iki gruba ayrıldılar. Öğretmenler, Töb-Der (solcu öğretmenler derneği), Ülkü-Bir (Ülkücü-Milliyetçi öğretmenler Derneği) gibi, Polisler de, Pol-Der ve Pol-Bir gibi derneklerle ifade edilir oldular.

 

Üç yere siyaset girerse iflah olmaz. Şayet girerse bunlar insanların belleğinde olumsuzluklar yarattığı gibi toplumun düzenini de bozar. Yıllar sonra bunun acı meyvelerini tatmaya başlarız. Bunlar: Camiler, Okullar ve Askeri kışlalardır. Ne yazık ki bu üç yere onlarca yıl içerisinde siyaset girdi ve oraları süratle aşındırmaya başladı.

 

Evet,her şey en başta iyi öğretmen yetiştirmeyle olur.Aslında iyisini yetiştirecek sistem elimizde vardı  ama 1970’li yıllarda bu sistem ortadan kaldırıldı.Çare Tanzimat’ın büyükleri gibi davranmak yani Cevdet Paşalar,Münif Paşalar gibi hareket etmek .Çare Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi davranmak ve hareket etmek. Seçkin okullar kurmalıyız,elit öğretmenler yetiştirmek için nitelikli okullar kurmalıyız,bu okullarda nitelikli imtihanlar yapmalıyız,bu iş böyle hallolur.