Bir fikir platformu olarak hedefimiz ,kutuplaşmanın giderek arttığı,fay hatlarının keskinleştiği,siyasetçilerin sadece şehit cenazelerinde bir araya gelip konuştuğu ülkemizde,Yeni Siyaset Kültürü'nün oluşumuna katkı sağlayarak,Yeni Siyaset İnsanlarına ,Siyasette Bende Varım dedirtmek.

Köylü Milletin Efendisi mi? Yoksa?

Gazi MustafAa Kemal Atatürk’e göre ülkenin en önemli kaynağı topraklar adil şekilde bölünmeliydi.Bu hem ülke topraklarının verimli işlenmesi hem de gelir dağılımının adil hale getirilmesi ve böylece toplumsal barışın sağlanması demekti. Şu sözlerini hatırlamakta yarar var:

Arkadaşlar,kılıç ile fetih yapanlar,sabanla fetih yapanlara mağlup olmaya ve binnetice terk-i mevki etmeye mecburdurlar.Nitekim Osmanlı İmparatorluğu’da böyle son bulmuştur.Bulgarlar,Sırplar,Macarlar,Romenler sabanlarına yapışmışlar,muhafaza-i mevcudiyet etmişler,kuvvetlenmişler,bizim milletimizde böyle fatihler tarafından diyar diyar gezdirilmiş ve kendi anayurdunda çalışamamış olmasından dolayı bir gün onlara mağlup olmuştur. Bu tarihin her devrinde asıl olan gerçektir ,hiç değişmez. Mesela Fransızlar, Kanada’da kılıç sallarken oraya İngiliz çiftçisi girmiştir.Bu kılıçla saban mücadelesinde nihayet muzaffer olan sabandır ve Kanada’ya sahip olmuştur. Efendiler kılıç kullanan kol yorulur,nihayet kılıcı kınına koyar ve belki kılıç o kında küflenmeye,paslanmaya mahkum olur. Lakin saban kullanan kol ,gün geçtikçe daha ziyade kuvvetlenir ve daha çok kuvvetlendikçe daha çok toprağa malik ve sahip olur. İşte bu nedenle köylü milletin efendisi demiştir.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında 13,6 milyon nüfusun 10,3 milyonu kırsal kesimlerde yoksulluk içinde yaşıyordu,bu nedenle tarımı geliştirmeden aydınlık bir Türkiye kurmak zordu.17 Şubat 1925’te gelire çok ihtiyaç olunmasına rağmen hazine gelirlerinin dörtte birini oluşturan yüzyıllardır köylüyü ezen aşar/öşür vergisi kaldırılmıştı. Eğitimsiz köylü ilkel araçlarla tarım yapıyordu. 1927 sayımına göre ülkede 1.187.000 karasaban vardı,demir pulluk yok denecek kadar azdı. 1923-1925 yılları arasında köylüye ilk etapta 7677 pulluk dağıtıldı.Bunun yanında köylüye tırmık, tohum ekme makinesi,orak,biçer-bağlar,harman makinesi de dağıtılmıştı.1923-1924 yıllarında ülkede 501 traktör bulunurken kısa sürede  bu sayı 1844 olmuştu.

 

*** 1926’da çıkan 752 sayılı yasayla traktör,motorlu pulluk,biçer-döver,kamyon sahiplerine tarımda harcadıkları akaryakıt için mevadd-ı müşteile rüsumu tazminatı/vergi iadesi ödenmesi kabul edildi.

*** 1929 sonuna kadar ülkede 64 zirai kredi kooperatifi kuruldu. Tarım Kredi Kooperatiflerinin sayısı 1929 yılında 65 iken 1938 yılında 589’a çıkmıştı. Üye olanların sayısı da 1929’da 4000 iken 1938’de 114.000 olmuştu.

*** 1922 yılında 12 yerde orta ziraat okulları açıldı. İlkokul mezunlarını kabul eden üç yıllık Ziraat Makinist Mektebi ve Yüksek Ziraat Mektebi kuruldu. Yüksek Ziraat Enstitütüsü’ne çok sayıda Alman profesör  getirildi,hemen tüm kürsülerin başında Alman profesörler vardı.

*** Hayvancılık alanında da önemli işler yapıldı,et ve süt için Cumhuriyet’in ilk yıllarında haralar-inekhaneler kuruldu,Kars,Erzurum,Ardahan ve Diyarbakır haraları bunlara örnektir.

*** 1923 yılında 15.000.000’a düşmüş koyun sayısı,1930’ların sonunda yaklaşık 20.000.000’a çıkmıştı. Aynı dönemde keçi sayısı 11.000.000’dan 16.000.000’a çıkmıştı.

*** Yeni Cumhuriyet ilk etapta 20.000 dönümü derebeylerinin ve 90.000 dönümü hazinenin olan toplamda 110.000 dönüm araziyi köylülere dağıtmıştı.

Bütün bunların hepsi dünyayı kasıp kavuran 1929 ekonomik buhranına rağmen başarılmıştı. 1930’lu yıllarda Hükûmet Sovyetlerle ziraat konusunda ilişki kurarak ülkedeki
ziraat alanları ile hangi bitkilerin nerelerde daha verimli yetişebileceği konusunda
bilimsel bir rapor hazırlatır. Bu “Zirai Türkiye” adı ile dört yılık bir çalışmanın
ürünüdür. Prof. P. M. Jikovski’nin başkanlığında bir ilim heyetince derlenen 10.000
numune Sovyetler Birliği’nde 50 kadar çiftlikte denenerek incelenir. 26 Profesör
ve uzmanlarca gerçekleştirilen bu çalışma maalesef Atatürk sonrası Türkiye’sinde uygulamaya geçirilmez.

*** Mustafa Kemal ülkede yetişmiş eleman yokluğu nedeniyle Ankara’da Gazi
Çiftliği’ni kurma kararı verir. Bunun için 1924 yılının Mayıs ayında AnkaraKeçiören’deki
Ziraat Mektebi öğretmenlerinden Ali Numan Bey’e fikrini
açarak “Bu çiftlik, memlekette çağdaş ziraat usulünü yerleştirmek için örnek
teşkil edecektir.” der. Ali Numan Kıraç “Drayfarming Araştırmaları” isimli
kitabında konuyu şöyle özetler: “Drayfarming, yağışı az olan veya yağmurları
uygun zamanlarda düşmeyen bir bölgede, sulamaksızın başarılı ürün yetiştirmek
usulüdür. Memleketimizde Orta Anadolu Yaylası az yağışlıdır. Trakya ve deniz
kıyıları mıntıkalarımızda da bazen yağışların zirai mevsimlere dağılışında
uygunsuzluklar vardır. Daha doğrusu kuraklık ve etkileri memleketimizin her
yerinde zaman zaman ziraatımızı tehdit eder. Bu durumda, kuraklığın gereklerine
göre ve memleketimizin ihtiyaçlarına uyan yerli bir ziraat sistemi ile çalışmak
gerekiyor.”
Numan Kıraç Atatürk tarafından akıncı bir rol için seçilir, Amerika’ya gönderilir.
O orada Türkiye’de ziraatın ilerletilmesi için neler öğrenmek lâzım gelirse onları
bulur, seçer, öğrenir ve yurda dönünce Eskişehir Kuru Ziraat İstasyonu’nu kurar.
Bundan sonra bu süreçte hızla Eskişehir’de Drayfarming Deneme İstasyonu
Müdürlüğü, Zirai Kombinalar Batı Bölgesi Reisliği, Teknik Ziraat Müdürlüğü,
Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü ve Devlet Üretme Çiftlikleri Genel Müdürlüğü
gibi kurumlar kurulur.

Böylece tarımsal alanda yapılan inkılâp hareketleri ile köylünün refah
düzeyi ve üretimi arttırılmış, endüstri bitkileri üretimiyle “tarıma dayalı sanayi”
geliştirilmiştir. Üzerinde tek bir ağaç bile bulunmayan topraklar kısa sürede dört
milyondan fazla ağaçlarla donatılmıştır. Tarım Bakanlığınca, yerli ırkların ıslahı ve
çiftçinin ihtiyacı olan yüksek verimli damızlıkları yetiştirmek amacıyla, Haralar,
İnekhaneler, Devlet Üretme Çiftlikleri kurulmuş, halk elinden toplanan yerli
sığır, koyun ve keçiler bu devlet organizasyonlarında uzun yıllar saf yetiştirme
ve seleksiyonla ıslah edilmeye çalışılmış, elde edilen damızlıklar erkekli dişili
çiftçilere dağıtılmıştır. Yerli hayvan ırklarının tüm uygulamalarla verimlerinin
istenen düzeye çıkarılamaması nedeniyle devlet üstün genetik yapıdaki bazı kültür
ırklarını ithal ederek bir taraftan bunları elindeki saf yerli ırklarla melezlemeye
başlarken bir taraftan da kendi kültür ırkı saf damızlık ihtiyacı için saf kültür ırkı
sürüler oluşturmuştur.

Bugün petrol ve doğal gaz gibi kaynaklara sahip değiliz ama Anadolu coğrafyası gibi çok verimli topraklara sahibiz,yapmamız gereken tek şey AR-GE ve teknolojiye ağırlık vererek ve tabi ki en önemlisi de yerli ve milli politikalar ile ileri tarım faaliyetlerinde bulunmaktır.

Faik Tunay