Bir fikir platformu olarak hedefimiz ,kutuplaşmanın giderek arttığı,fay hatlarının keskinleştiği,siyasetçilerin sadece şehit cenazelerinde bir araya gelip konuştuğu ülkemizde,Yeni Siyaset Kültürü'nün oluşumuna katkı sağlayarak,Yeni Siyaset İnsanlarına ,Siyasette Bende Varım dedirtmek.

Osmanlıdan Cumhuriyete, Eğitim ve Modernleşme Çabaları

 Son Halifenin Tablosu

Yandaki tablo İstanbul Resim ve Heykel müzesinde sergilenen, son Halife Abdülmecit’e ait Sarayda Beethoven veya Haremde Beethoven ismindeki tablodur. Sanatçı kişiliğiyle tanınan son halife yukardaki resminde kızları ve hizmetkarları ile beraberdir, onlar Beethoven’ın senfonisini çalmakta kendisi de büyük bir dikkatle onları dinlemektedir. Bu güzel sahneyi ölümsüzleştiren Abdülmecit Efendi, kendisini de resim içine yerleştirmiş ve resme Beethoven’ un büstünü de çizmiştir.

Modernliğin ötesinde, geniş bir hoşgörü, tevazu ve saygı dolu bu resim aynı zamanda çok zengin bir kültürü barındırmaktadır. Eğitimin ve kültürün ne derece önemli olduğunu vurgulamaktadır. Göçebe yaşamdan yerleşik hayata geçmeye çalışan ve modernliğin bir yaşam biçimi olduğunu bilerek dünyaya derin bir hoşgörüyle bakabilmek, dünyadaki yerimizi alırken hedef olarak modern toplumu anlatmak isteyen son halife aslında derin bir tartışmanın içine kendisini atmıştır. Resme her bakışında aklıma gelen; toplumu şekillendirmenin aslında ne kadar güç olduğu ve göçebe toplumdan bilgi toplumuna giden yolda neler yapmamız gerektiğidir. Biraz daha detaylı düşündüğüm zaman aklıma; Türk aydınlanmasına giden yolda neler yapmamız gerektiği, bu yolculuğu nasıl ve hangi koşullarda devam ettirmemiz gerektiğidir. Aydın olmak için önce insan olmak lazım. İnsan mukaddesi olandır. İnsan hırlaşmaz, konuşur, maruz kalmaz, seçer . Aydın kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişidir. Aydını aydın yapan; ‘uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan yapısıdır. Aslında en doğru ifadeyle; bir çağın vicdanı olabilmektir, Bir ülkenin bir ulusun vicdanına ve idrakine vurulan zincirleri kırmak, Türk insanını, Türk insanından ayıran duvarları yıkarak geçmişe bakabilmektir, aydın olmak.

Eğitim Sistemi Arayışları

Eğitim ve öğretimle imtihanımız da uzun ve tartışmalıdır. Bu tartışmaların merkez noktası Cumhuriyetin kurulmasıyla başlar. Halbuki eğitim sistemi tartışmaları ve arayışlar II.Mahmut dönemi yenileşme hareketleriyle başlar. Cumhuriyet sonrası arayışlar devam etmiştir. Cumhuriyet döneminin en çok tartışılan konulardan biriside Köy Enstitüleri ve meslek liseleridir.

Köy Enstitüleri

1926 yılında 4 köy muallim okulunun açılışıyla başlayan, Köy Enstitüleri macerası, olumlu neticeler alınması ile devlet tarafından desteklenmiştir. Askerliğini onbaşı ve çavuş olarak yapan köylü gençlerinin eğitmen olarak yetiştirilmesi ve bu eğitmenlerin köylerine giderek yapmış oldukları çalışmaların netice vermesi, tarım makinaları kullanımı ve ürün yetiştirme bilgi ve öğretimlerinin başarılı olmaları, yeni açılan köy muallim okullarıyla desteklenmiştir. Bu çalışmalar Köy Enstitülerinin temelini oluşturmuştur. Köy Enstitülerinde branşlaşmaya gidilmesiyle farklı ufuklar açılmıştır.

 

1940 yılında kurulan ve kurulana kadar bir çok evreden geçen ve en son şekli ile Köy Enstitüsü niteliğini alan bu kurum, 21 okul olarak kurulmuş ve 1952 yılındaki son okul kapatılana kadar daha doğrusu dönüştürülene kadar 110 bin civarında öğrenci yetiştirmiştir. Köy Enstitülerindenmezun olanlar da pozitif bilimlerden, sağlık hizmetlerine, tarımcılıktan, inşaat işçiliğine pek çok konuda yetkin olmasını sağlayan bir eğitim almış oluyordu. İlk kez okuma yazma ile tanışan köylerde büyük yazarlar, ressamlar, müzisyenler çıkmaya başlamıştı. Köy Enstitüleri’nde zamanın yüzde 50’si kültür derslerine yüzde 25’i ziraat derslerine ve yüzde 25’i teknik derslere ayrılmıştı. Her öğrenci bir yıl içinde 25 adet klasik eseri okumak zorundaydı. Köylerde eğitim verenlerle öğrenciler, kendi binalarını inşa etti, kendi arazilerini ekti. Bu sayede 15 bin dönüm tarla tarıma elverişli hale getirildi,750 bin fidan dikildi,1200 dönüm arazi üzüm bağına çevrildi. Köy Enstitüleri el birliği ile 150 büyük inşaat işi yaptı, 60 atölye, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 12 elektrik santrali, ambarlar, depolar, balıkhaneler inşa etti, 100 km yol yaptı. Kim kapattı, neden kapatıldı sorularının cevabı bu yazının konusu değildir. Yeni Siyaset Kültürü ailesi olarak geçmişte yaşananların bugün tekrar tekrar tartışma konusu olarak öne çıkarılmasını ve ülkenin bunlarla vakit kaybetmesini kesinlikle doğru bulmuyoruz. Cumhuriyeti kuran iradenin eğitimli insan yetiştirmek amacıyla başlattığı bu adımın sonra aniden kapatılması elbette ki önemli bir araştırma konusudur ama bu yazının konusu değildir.

Köy Enstitüleri kapandıktan sonra Sanat Enstitüleri açılmaya başlanmıştır. Marshall yardımları ve devlet destekli gelişen Milli Anadolu burjuvazisi ve yabancı yatırımcının fabrikalar kurmasıyla, fabrikaların ihtiyacı olan teknik kadroyu Sanat Enstitüleri karşılamıştır. Bugünkü modern Türk sanayisinin gelişmesinde Sanat Enstitülerinin büyük katkısı olmuştur. Yazının ana teması ve vermek istediğim mesaj ; akılcı ve bilimsel bir biçimde soruna yaklaşınca ülkeye faydalı olacak çözümlerin bulunabilmesidir. Ülkemizin bugün dahi en önemli konusu mesleksiz insan ordusunu oluşturmamızdır. Cumhuriyetin kuruluşunda yöneticiler bu konun önemini anlamış din adamından, tarım işçisine ,fabrika teknik personelinden, tornacı-tesviyeci, kalıpçısına, elektrik teknikerinden, su tesisatçısına kadar meslek sahibi insan yetiştirmek için çabalamıştır. Daha sonra ülkenin ihtiyaçlarına göre turizm meslek okullarından, motor meslek liselerine, tekstil meslek liselerine kadar farklı farklı okullar kurulmuştur.

Yeni dünya düzenin de meslek sahibi olmayan ve bu konuyu çözemeyen toplumların gelişmiş ülkeler arasına girmesi çok zor gözükmektedir. Teknoloji üreten mi? Teknoloji kullanan toplum olmak mı? Sorunlara analitik bakmak ve çözümlere başka sorunlar çıkartmadan ulaşabilmek asıl olandır. Şehirleşme ve modernleşmenin de en büyük adımı yetişmiş insan gücüyle olacaktır. İyi yetişmiş insanların bilgi ve becerilerini kullanarak kuracakları modern ve akıllı şehirlerle olacaktır. Bilgi ve teknolojiyi kullanmayanü,eğitilmemiş insanlarla modern kentleri kurmamız ve bu kentleri dünya kentleriyle yarıştırmamız mümkün değildir.